Fast Fashion ve Emek Sömürüsü: Modern Kölelik

H&M‘den aldığınız bir tişört, sandığınızdan daha maliyetli olabilir.

Zara ve H&M markalı alışveriş torbası taşıyan yayalar, Oxford Street London, U.K., 17 Eylül 2020 Perşembe. Fotoğrafçı: Simon Dawson/Bloomberg, Getty Images

Kitlesel giyim pazarında perakendeci görevi gören markaların pahalı tasarımcı işi kıyafetleri daha ucuz ve seri bir şekilde üretime adapte ederek tüketim pazarına arz edilmesi prosedürüne günümüz ekonomi dünyasında ‘fast fashion’ ismi verilmiştir. H&M, Zara, GAP, Stradivarius, Shein gibi popüler giyim markaları, fast fashion marketindeki büyük isimlere örnek olarak verilebilir. Fast fashion trendi, 1990’ların sonu ve 2000’lerin başında popülerliğinin zirvesine ulaşmıştır ve günümüzde de giyim tüketiminin büyük bir kısmını oluşturmaya devam etmektedir.

Toplumun büyük bir kısmının ulaşamadığı pahalı, tasarımcı işi kıyafetleri daha geniş kitlelere, daha ucuza ulaştırma amacıyla ortaya çıkan fast fashion hareketi; bir süre sonra kendi kendini yiyen bir solucana dönüşmüştür. Sürekli değişen trendler ve endüstrinin rekabetçi doğası sonucu markalar, üretimlerini gittikçe serileştirmeye başlamış, buna bağlı olarak da ürünleri gittikçe kalitesizleşmiştir. Ürünlerin gittikçe kalitesizleşmesinin; hem üretimi hızlandırmak, hem maliyeti düşürmek, hem de insanları, aldıkları ürünleri uzun süre kullanmayıp yenisini almaya teşvik etmek için markaların kullandığı bir strateji olduğu söylenebilir. Buna göre fast fashion endüstrisi iki türlü kirliliğe sebep olmaya başlamıştır: Seri üretim prosedürü sırasında oluşan kirlilik ve seri üretilen kalitesiz ürünlerin uzun süre dayanmamasından dolayı oluşan bir deforme ürün kirliliği, ki ikinci durumun terimsel karşılığı planned obsolescence (planlı eskitme) olarak adlandırılmaktadır.

Fast fashion endüstrisi, yaklaşık %9’luk karbon ayak izi oranıyla günümüzde çevre kirliliğine en çok katkıda bulunan endüstrilerden biridir. Yıllık yaklaşık 92 milyon ton kumaş çöpüne ek olarak yaklaşık 57 milyon ton değerinde genel katı çöp oluşturan endüstrinin günümüzde her yıl yaklaşık 148 milyon ton katı çöp değerinde kirlilik oluşturduğu bilinmekle birlikte bu değerin 2015-2030 yıllları arasında %60 oranında artacağı da tahmin edilmektedir. Ayrıca fast fashion endüstrisinde kullanılan pamuk gibi materyallerin fazla oranlarda yetiştirilmesi su tüketimini arttırmakta; polyester gibi materyallerin üretiminde ise oluşan zehirli atıklar, denetime tabi tutulmadığı sürece denizlere boşaltıldığı için su kirliliğine katkıda bulunmaktadır. Bu negatif etki, polyester ve sentetik ürünler çamaşır makinelerinde yıkandıkça sulara karışan mikrofiberlerle daha da drastikleşmektedir.

Şık bir kadının bir çöplük alanında çekilmiş bu fotoğrafı, tüketim toplumu ile kirlilik arasındaki kontrastı açıkça gösteriyor.

 Fast fashion endüstrisinin bu kadar fazla çevre kirliliğine yol açmasının temel sebebi giyim endüstrisindeki aşırı üretim ve tüketim sorunudur. Tüketiciler, ekonomik olarak daha uygun oldukları için dayanıksız da olsa fast fashion markalarının ürünlerini tercih etmekte, fast fashion markaları bu istemi karşılamak için seri üretim hızını ve üretilen ürün sayısını arttırmakta, ancak bununla ters orantılı olarak üretilen ürünlerin kalitesini ve ömrünü azaltmakta, bu yüzden de tüketiciler ömrünü tükettikleri bu ürünleri yenilemek için daha da fazla ürün tüketmektedir. Bu paradoksal döngüden çevre dışında en çok zarar gören kesim de dolayısıyla bu fast fashion markalarının fabrikalarında çalışan işçiler olmaktadır.

Fast fashion markaları, büyük ölçüde Amerika ve Avrupa menşeilidir. Ancak bu markaların yöneticileri, yaptıkları üretimin yarattığı kirliliğin farkında oldukları için üretimin yapıldığı fabrikaları genellikle Hindistan, Çin, Vietnam gibi düşük gelirli Asya ülkelerinde kurarlar. Bu şekilde hem ortaya çıkan kirlilik ülkelerini etkilemez; hem de bu ülkelerdeki halk, iş imkanı ve para kazanma amaçlarıyla saati 1 doların altında, oldukça düşük meblağlara çalışmaya manipüle edilir. Bu manipülasyonun süjesi de çoğu zaman bu ülkelerdeki çalışan kadın nüfusudur. Sosyo-kültürel engellerden dolayı ülkelerinde başka iş bulamayan, örgütlenip sendika oluşturamayan ve haklarını arayamayan bu kadınlar, fast fashion markalarının; günümüzde ‘sweatshop‘ (emek yoğun üretim merkezi) olarak adlandırılan sağlık, güvenlik ve hijyen gibi unsurlardan yoksun atölyelerinde haftada saatlerce çalışmaya zorlanmaktadır. Sadece bununla sınırlı kalmayan emek sömürüsü zinciri, işçilerin daha fazla para kazanabilmek için çocuklarını küçük yaştan işe getirmeye başlamayalarıyla çocuk işçi sömürüsü şeklinde de kendini göstermektedir. Emeğe en çok dayanan üretim endüstrilerinden biri olan giyim endüstrisinin bir alt kolu olan fast fashion endüstrisinin bütün bunlara göre sadece emeğe değil, bu emeğin sömürüsüne de dayandığı söylenebilir.

Kadın işçiler, Asya menşeiili bir sweatshopta seri kıyafet üretimi yapmakta.

Fast fashion endüstrisindeki sweatshoplarda yaşanan bu emek sömürüsü, hiçbir şekilde milletlerarası antlaşmalarla da koruma altına alınmış olan insan haklarına uymamaktadır. Birleşmiş Milletler’in 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Beyanname’sinin 23. Maddesinde işçilerin hakları açıkça koruma altına alınmıştır. Bu maddeye göre herkesin insan onuruna saygılı, uygun koşullar altında çalışmaya hakkı vardır. Buna göre yukarıda bahsedilen sweatshoplarda yetişkin işçilerin dar, havasız ve sağlıksız bir ortamda saatlerce aralıksız ağır iş yükü altında çalılştırılmaları insan onuruyla bağdaşmayacaktır. Ayrıca bu sweatshoplarda çocukların çalıştırılması, Birleşmiş Milletlerin 1989 tarihli Çocuk Hakları Sözleşmesinin 32. Maddesinde düzenlenen ‘çocuğun, ekonomik sömürüye ve her türlü tehlikeli işte ya da eğitimine zarar verecek ya da sağlığı veya bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlâksal ya da toplumsal gelişmesi için zararlı olabilecek nitelikte çalıştırılmasına karşı korunma‘ yükümlülüğünü de ihlal eder.

Fast fashion markalarının emek sömürüsüne karşı hukuki yolların kullanıldığı emsal nitelikli davalar ve kararlar da mevcuttur. Örneğin GUESS markasına karşı 1992 yılında çalışanlarına asgari ücret ödeyemedikleri veya ödedikleri ücretle orantısız olarak fazla mesai çalıştırdıkları için ABD Çalışma Bakanlığı (US Department of Labor-DOL) tarafından bir dava açılmıştır. Guess, davayı mahkemeye taşımak yerine çalışanlarına 573.000 USD değerinde ödenmemiş ücreti ödemeyi kabul edip fabrikalarının müteahhitlerinin hukuka aykırı aktivitelerini gözetleme sözü vermiştir. Fast fashion endüstrisindeki en önemli dönüm noktası ise 2013’te Bangladeş’te yaşanan Rana Plaza faciası olmuştur. Bünyesinde pek çok fast fashion markasının ‘sweatshop’unu barındıran Rana Plaza’nın 2013 yılında çökmesiyle 1132 işçi hayatını kaybetmiştir. Bu facia, tarihin en feci endüstriyel felaketlerinden biri olarak anılmasının yanında, fast fashion markalarının, sweatshoplarında çalıştırdıkları işçilerin durumlarına da ışık tutmuştur.

Rana Plaza faciasından bir görüntü.

Fast fashion endüstrisiyle ilgili getirilen hukuki düzenlemeler

Fast fashion endüstrisinin doğaya ve bünyesinde çalışan işçilere olan zararları günden güne daha iyi anlaşılmaktadır. Bazı fast fashion markaları bu farkındalığın imajlarını zedelemesinin önüne geçmek amacıyla piyasaya ‘sürdürülebilir’ ve ‘etik’ etiketleri altında ürünler sürseler de bu ürünlerin vaat edilen etiketleri ne kadar doldurdukları tartışmalıdır. O yüzden dünya üzerindeki çeşitli hukuki kurumlar, fast fashion markalarını denetlemeye ve ‘greenwashing’ yapmalarını önlemeye yönelik düzenlemeler getirmektedir. Bunun en güncel örneklerinden biri 30 Mart 2022’de Avrupa Birliği’nden gelmiştir. Avrupa Komisyonu tarafından oluşturulan öneriye göre Avrupa Birliği’ne üye ülkelerde moda perakendecileri, sattıkları her ürün için ürün israfının önüne geçmek amacıyla ekstra vergilere tabi olacaklardır. 7 Ocak 2022’de ise Yeni Standart Enstitüsü, New York Eyalet Senatosu ve Temsilciler Meclisi’ndeki yasa koyucular tarafından sunulan çığır açan yeni bir yasa tasarısı olan ‘Moda Yasası’nı duyurdu. Moda Sürdürülebilirliği ve Sosyal Sorumluluk Yasası, fast fashion endüstrisine, ürettiği ürünlerle ilgili şeffaflık zorunluluğu getirmenin yanında endüstrinin verdiği sosyal ve çevresel zararı ele alıp böylece fast fashion şirketlerinin, tedarik zincirlerindeki ve işyerlerindeki standartların iyileştirilmesinde aktif olarak rol almalarını zorunlu kılmayı amaçlamaktadır. Hükümetler bu şekilde fiskal cezalar ve yasal düzenlemelerle fast fashion şirketlerinin sosyal ve çevresel zararlarını azaltıp onların gerçekten etik ve sürdürülebilir bir üretime geçmesi konusunda katkıda bulunabilir.

Fast fashion markalarıyla ilgili hukuki sorunların diğer bir yüzünü ise telif hakları oluşturmaktadır. Fikri ve sınai mülkiyet kavramı ve bu mülkiyetle ilgili hakların korunması hukuk dünyasında oldukça yeni gelişmekte olan bir alandır, dolayısıyla pek çok hukuki açık bulunmaktadır. Fikri ve sınai mülkiyet hukuku sayesinde bir markanın adı, amblemi, renkleri gibi unsurları korunsa da bu koruma markanın sayılan unsurlarını içermeyen dizaynlar konusunda yetersiz kalabilmektedir. Nitekim fast fashion markaları, daha lüks veya ‘haute couture’ markaların moda ürünlerini daha geniş bir tüketici kitlesine pazarlayabilmek için pek çok kez işbu markaların dizaynlarını kendi ürünlerinde kullanmaktadır. Yıllar içinde pek çok fast fashion markası, daha lüks markalar veya bağımsız tasarımcılar tarafından açılan marka tecavüzü davalarına konu olmuştur. Günümüzde kararların artık bu fast fashion markalarının aleyhine verildiği görülmektedir. Güncel bir örnek olarak Kim Kardashian West’in dünyanın büyük fast fashion perakendecilerinden olan Missguided markasına karşı açtığı hak ihlali davası sonucu 2 milyon doların üzerinde tazminat kazanması gösterilebilir.

En büyük güncel fast fashion perakendecilerinden biri olan Fashion Nova tarafından piyasaya sürülen bir elbise ile köklü bir moda evi olan Versace’nin tasarım elbisesi arasındaki karşılaştırma.

Tüketici olarak ne yapılabilir?

Fast fashion, yukarıda da değinildiği üzere günümüzde giyim sektöründeki tüketimin büyük bir kısmını oluşturmaktadır. Gerek tüketicilerin büyük kısmının ekonomik durumu, gerekse ‘fast fashion’ın kolaylığı ve ulaşılabilirliği, tüketiminin azalmasını zorlaştırmaktadır. Dolayısıyla bu endüstrinin tamamen kaybolmasını ummak mümkün değildir. Hükümetler, getirdikleri fiskal cezalar ve yasal düzenlemelerle bu alanı denetlemekte, yaratılan sosyal ve çevresel zararları azaltmaya çalışmaktadır. Bu noktada tüketicilerin de daha etik ve sürdürülebilir bir giyim endüstrisi için yapabilecekleri katkılar bulunmaktadır. Her şeyden önce kıyafet tüketiminin azaltılması gerekmektedir. Kişi, bir giyim parçası alınırken bu parçanın gerekliliğine, kalitesine ve buna bağlı olarak dayanıklılığına, kullanışlılığına, kişinin gardrobuyla uyumuna vb. kriterlere dikkat ederek, tüketimini minimal ve optimal bir düzeye indirecektir. Ayrıca bu kriterler değerlendirilerek alınan bir parça, herhangi bir fast fashion ürününden daha uzun ömürlü olacağı için yenileme ve değiştirme gereksinimi daha az olacaktır. Bütün bunlara ek olarak, bir ürün bakılırken ikinci el tercih edilmesi de sürdürülebilirliğe önemli bir katkı sağlayacaktır. İkinci el marketi, ülkemizde çok gelişmiş olmasa da dünya genelinde özellikle bu alanda uzmanlaşmış uygulamaların katkılarıyla günden güne gelişip popülerleşmektedir. Kişilerin kendi eski kıyafetlerini değerlendirip dönüştürdükleri güncel moda trendleri de bu popülerliğin yansımalarından biridir.

Sonuç olarak fast fashion endüstrisi, her ne kadar günümüzün giyim sektöründeki tüketimin büyük bir kısmını oluştursa da bununla orantılı olarak günümüzdeki kirliliğin önemli bir kısmını da teşkil etmektedir. Bu endüstrideki emek ve işçi sömürüsü de sadece bir tişört için bile birçok insanın sağlıksız ve güvenliksiz koşullar altında bu şirketler tarafından köleleştirilmesine yol açmaktadır. Günümüzde bu endüstrinin sosyal ve çevresel negatif etkilerine karşı hem hükümetlerin hem de tüketicilerin alabilecekleri pek çok önlem ve alternatif yol bulunmaktadır. Sadece bir sonraki kıyafet alışverişinizde istediğiniz ürünün nerede, kim tarafından ve nasıl üretildiğini sorgulayın ve bu sorgulama sonucu aldığınız cevapların içinizi rahatlatıp rahatlatmadığına bakın.

Kaynakça

https://www.un.org/en/udhrbook/pdf/udhr_booklet_en_web.pdf

https://www.unicef.org/turkey/%C3%A7ocuk-haklar%C4%B1na-dair-s%C3%B6zle%C5%9Fme

https://www.forbes.com/sites/roxannerobinson/2022/01/11/fashion-industry-reacts-to-new-york-sustainability-legislation-that-could-upend-transparency-practices/?sh=2244a7b739b3

https://amp.dw.com/en/eu-proposes-new-rules-to-tackle-fast-fashion/a-61308009

https://newint.org/features/1998/06/05/guess/

https://slate.com/gdpr?redirect_uri=%2Farticles%2Farts%2Fthe_motley_fool%2F1997%2F12%2Fall_in_the_jeans.html%3Fvia%3Dgdpr-consent&redirect_host=http%3A%2F%2Fwww.slate.com

Default image
Cihangir Kaygan
Articles: 1

Leave a Reply