Demokrasi, günümüzde farklı anlamlara gelebilmektedir; kimisi için bir ideoloji ya da yönetim şekli kimisi için gerçekleştirilmesi mümkün olmayan bir ideal ya da devlet yönetimini aksatan bir yüktür. Demokrasi kavramı, bu yazıda etimolojik olarak açıklanıp devamında tarihsel gelişiminden bahsedilerek bazı yazarların görüşleri tartışılacaktır.

Demokrasi Nedir?

Demokrasi “demos” ve “kratos” kelimelerinin birleşmesidir. Demos, halk; kratos ise güç, egemenlik veya yazıda kullanılacağı şekliyle “iktidar” anlamına gelmektedir. İki kelime birleştirildiğinde halk iktidarı şekliyle anlaşılabilmektedir. Lincoln ise demokrasiyi şu şekilde tanımlamaktadır: “Halk tarafından, halkın halk için yönetimi.”.

Tarih boyunca halk iktidarının ne anlama geldiği, nasıl olması gerektiği, hatta nasıl olmaması gerektiği hakkında çokça tartışma yapılmıştır. Rousseau, Duguit ve Schmitt gibi bazı düşünürler demokrasi üzerine oldukça farklı yorumlarda bulunarak fikir ayrılıklarına düşmüştür. Bu görüşler, daha sonradan açıklanmak üzere bu görüşler üzerine yaşanan fikir ayrılıkları da somut bir şekilde ortaya konulacaktır.

Lincoln’ün demokrasi üzerine söylemiş olduğu tanım demokrasi kavramının normatif açıklamasına oldukça uygun bir söylemdir. Normatif anlamda demokrasi, bir ideale karşılık teşkil eder. Lijphart, normatif anlamda demokrasinin yalnızca bir idealden ibaret olması, bunun asla gerçekleştirilemeyeceğini belirtir ve devamında bu kavrama empirik bir yaklaşım sergileyerek şunu savunur: “Hiçbir yönetimde, toplumun bütün kesimlerinin beklenti ve talepleri mutlak anlamda karşılanamayacaktır.”.

çoğunluk mu demokrasi mi - abd
Görsel haklarının sahibi – americanhistoryusa.com

Günümüz toplum anlayışı, eşitlik ve hoşgörü temelinde, hürriyetin esas alındığı bir idealdir. Dolayısıyla insan haklarının ve (eşitlikçi) eşitliğin temel koşul olduğu bir demokrasi, olması gereken demokrasi olarak kabul edilmektedir. Genele bakıldığında karşılaşılan (konsensüs) ise insan haklarının tanındığı, korunduğu ve gerçekleştirildiği bir ortamda eşit görüşlerin eşit değerlendirilerek hoşgörü ortamının yaratıldığı ve uzlaşmanın amaçlandığıdır.

Modern toplumların bel kemiği olarak nitelendirilen demokrasi, gerçekten empirik olarak incelendiğinde ideal demokrasiden uzaklaşabilmektedir. Eşitlik ilkesinin farklı görüşlere sebebiyet verdiği gibi, farklı görüşlerin ifade edilmesinin imkansız kılınması ya da bu görüşler ifade edilebilse bile nazara alınması, oldukça farklı bir tartışma konusudur. Farklı görüşlerin de dinlenmesi ve yönetime katılması konusunda demokrasi görüşleri ve modelleri mevcuttur. Ancak yazıda, yalnızca demokrasi görüşlerinden bahsedilecektir.

Demokrasi Anlayışları

Demokrasi, çoğunlukçuluk ve çoğulculuk şeklinde bir ayrıma tabi tutulmaktadır. Çoğunlukçu demokraside, yönetimde söz sahibi olan çoğunluğun iktidarı, bütün halkın iktidarı olarak nitelendirilmektedir. Bu sebeple de çoğunlukçu demokrasi anlayışında çoğunluğun iktidarı, hiçbir koşulda sınırlandırılamaz görülmektedir. Bu, aslında bir “mutlak çoğunluk iktidarı”dır. Dolayısıyla  çoğunluğun iktidarını sınırlayan herhangi bir mekanizma veya olgu demokrasiyle bağdaşmayacaktır.

Çoğunluğun iktidarını daha da pekiştirir, hatta bazı durumlarda meşru kılar şekilde çoğunlukçu demokrasi anlayışında çoğunluğun iradesi yanılmaz kabul edilmektedir. Dolayısıyla azınlıkta kalan kesimin görüşü, zaman zaman bir “yanılgı” olarak görülüp yönetim şeklinin belirlenmesi esnasında dikkat edilmesi gereken bir değer olarak kabul görmemektedir. Bu ise demokrasinin, bütün toplum için geçerli bir yönetim şekli olarak kabul edilmesinden uzaklaşmaktadır.

Anayasal metinlerde liberalizmin hâkim olmasıyla beraber temel hak ve hürriyetler, koruma altına alınmış; devlet yönetimini bazı kural ve esaslara bağlı tutarak devletin iktidarı sınırlandırılmıştır. Görüleceği üzere devlet, anayasalarla ve belirli mekanizmalarla beraber sınırlandırılabilen bir oluşumdur. Dolayısıyla devlet, mutlak egemenliği sürdürmekte imkân bulamayacak, gerekli yasama faaliyetleriyle siyasi katılım sayesinde sınırlandırılabilmektedir.

çoğunlukçu demokrasi
Görsel haklarının sahibi – www.history.com. 21/06/1788 – Amerikan Anayasası’nın onaylandığı tarih.

Demokrasi kavramının anlamında olduğu gibi aslında iktidar, devlette değil, halktadır. Peki, anayasal gelişmeler neticesinde devlet sınırlansa bile çoğunluk iktidarının sınırlanamaz olarak görülmesi, anayasalcılık ruhunda mümkün müdür? Bu soru, demokrasi hakkında ortaya atılan bazı kuramlarla birlikte karşılaştırılarak cevaplanacaktır. Anayasalar, yalnızca devletin işleyiş ve yönetimine dair bazı kurallar bütünü getirmez, bunun yanı sıra temel hak ve hürriyetleri de tanır veya güvence altına almaktadır. Temel hak ve hürriyetler, çoğunluğunkini ifade etmeyip, azınlıkta kalan kısma yönelik bir güvence teşkil etmektedir.

Çoğulcu demokrasi anlayışı ise demokrasinin asıl anlamını gerçekleştirmeye yönelik bir yaklaşımdır. Çoğulcu demokrasi anlayışında insan hakları temel bir unsur olarak görülerek, azınlık haklarının çoğunluk karşısında tanınması, dikkate alınması ve ona değer verilmesini gerektirmektedir. Bir bakıma çoğulcu demokraside azınlığın yine çoğunluk karşısında taleplerinin mutlak anlamda karşılanması söz konusu olmasa da uzlaşmacı bir yöntem izleyerek azınlık talepleri de karşılanabilmektedir. Bundan dolayı çoğunluğun mutlak iktidarı söz konusu olmayacaktır. Devamında çoğunluğun yanılmaz iradesi şeklinde bir önerge kabul görmeyecek, kuvvetler ayrılığı gibi hukuk devletinde olması gereken bazı sınırlayıcı mekanizmaların da meşruiyeti, esas tartışma noktası olmayacaktır.

Çoğunluk demokrasisindeki çoğunluk kavramının sürekli hâlde iktidarı haiz bir kesimi yansıtmadığı gerçektir. Şu ki, çoğunluk kavramı seçimden seçime değişebilmektedir. Bu, demokrasinin bir zorunluluğu ve kendini tekrarıdır. Bir dönem yönetimde bulunan kesim, sonraki seçimde azınlık hâline gelebilmektedir. Çoğunluk iktidarının istikrarlı bir şekilde sürmediği toplumlarda yönetimdeki dengeler sürekli değişebilecek, buna karşılık hükümet politikası ve devlet yönetimi süreksiz ve dengesiz hâle gelebilmektedir.

Muhakkak değinilmesi gereken bir husus ise çoğunluk iktidarının çoğunluğun faşizmini pekiştirmesidir. Zira, azınlık haklarının dikkate alınmadığı bir yönetim şeklinde çoğunluk, yüceltilecek ve faşizm daha işlevsel bir fonksiyon kazanacaktır. Faşizm, diktatörlüğü güçlendirerek demokrasiyi ilga edecektir. Kademeli bir geçiş şeklinde yaşanan bu toplumsal ve siyasal dönüşüm, çoğunluk iktidarından diktatörlüğe geçişi gözler önüne apaçık serecektir.

cogunlukcu demokrasi
Görsel haklarının sahibi – demokrasi.gen.tr

Dahl, bir devletin yönetim şeklinde demokrasinin varlığından bahsedebilmesi için bazı asgarî usul şartların sağlanması gerektiğinden bahsetmektedir. Bunlar arasında ise ifade hürriyeti, bilgiye erişim hakkı ve katılım hakkıdır. Katılım hakkı ise geniş anlamda olup, demokrasinin varlığı açısından vazgeçilmez konumda olan siyasi partileri de kapsamaktadır. İfade hürriyetinin kapsamında olan toplantı ve gösteri yürüyüşü ile basın hürriyeti, bu bakımdan yanıltıcı bir niteliği haiz olmamalıdır. Gerçekten, bir hakkın kullanılmasının “serbest” bırakılması, hürriyetin varlığından bahsedilmesine tek başına yetmeyecektir.

Sartori, eşitliğin hürriyet olmadan da sağlanabileceğini, dolayısıyla eşitliğin varlığının hürriyetin varlığı olarak değerlendirilemeyeceğini açıklamaktadır. Bahsedilen bu ilkeler, kuşkusuz bir şekilde demokrasinin ön koşuludur. Gerçekten, demokrasinin ön koşul olarak aradığı, sayılmış olan bu hürriyetler, güvence altına alınmadığı takdirde gerçekten demokrasinin ve insan haklarının varlığından bahsedilebilecek midir?

Anayasa’da da yer aldığı şekilde, demokratik toplumda gereklilik ve hakkın özüne dokunulmaması ölçütleri, bu bakımdan önemli iki kriter olarak yer almaktadır. Hakkın özüne dokunulmaması, bir hakkın yalnızca kullanılmasının mümkün kılınmasıyla yetmeyecek, hakkın anayasaya uygun bir şekilde kullanılması sonrasında da belirli hukukî yaptırımlarla karşılaşılmamasını gerektirecektir. Caydırıcı etki olarak da açıklanan bu yaptırım, hakkın kullanılması sonrasında bazı hukukî neticelerle karşılaşılmasını ifade etmektedir. Nitekim azınlık hakları tanınmadığı hâlde azınlık kesimin hükümeti ve devleti, belirli yaptırımlarla karşılaşmayacak şekilde eleştirmesi mümkün olmayacak, böylelikle azınlığın, devlet yönetiminde ve hükümet politikasında söz sahibi olduğu ileri sürülemeyecektir.

çoğunlukçu demokrasi - çoğulcu
Görsel haklarının sahibi – literaryocean.com

Siyasi partiler, pek çok kez demokratik toplumların omurgası olarak nitelendirilerek önemi vurgulanmaktadır. Parlamentoda azınlık kesimin temsilinin sağlanabilmesi, siyasi partilerle pekâlâ mümkündür. Çoğunluk iktidarı, bu partileri sıkça demokrasiye ve toplumsal yaşama yönelik bir tehdit olarak görecek, kapatma teşebbüsünde bulunacaktır (ki aslında bu durumun geleceğe yönelik bir tahminden ibaret olmadığı, geçmiş ve mevcut deneyimlerden yola çıkarak empirik bir yaklaşım olduğu da açıktır).

Demokrasiye yönelik farklı yaklaşımlar açıklanmadan bu kavramın ne anlama geldiği veya gelmesi gerektiği de tam olarak anlaşılamayacaktır. Doğumundan, gelişiminden ve varlığından bahsedilen bu kavram, tarihsel olarak yaklaşılınca oldukça “yanıltıcı” bir hâl almıştır. Gerçekten, bahsedilecek olan demokrasi anlayışı üzerine görüşler, bunu net bir şekilde ortaya koyacaktır.

Demokrasi Üzerine Görüşler

Rousseau, demokrasi hakkındaki görüşünü “Toplum Sözleşmesi” eserinde açıklamaktadır. Bu eserinde, toplumdaki bireylerin iradelerinin bütününü oluşturan “volonté de tous” ve genel iradeyi ifade eden “volonté générale” kavramlarını kullanarak bazı argümanlar sunmaktadır.

Rousseau, “genel irade (volonté générale)” ifadesini kullanarak tüm insanlığa değil halka özgü bir iradenin varlığından bahsetmektedir. Rousseau, genel irade kavramını kullanırken toplumda yer alan bireylerin kendi öz iradeleri bütününden (volonté de tous) ayırmakta ve kolektif olarak yürütülen iradeden bahsetmektedir. Genel irade, toplumu oluşturan vatandaşlar için kamu yararını gözetmektedir. Rousseau, şahsi tercih ve eğilimlerin değerini ve işlevselliğini kaybetmiş cumhuriyetlerde görülebileceğine işaret etmektedir. Bundan yola çıkarak mutlak anlamda gözetilen ortak yaşamı sürdürme hedefinin hatırlanması gerektiğini ve ortak faydanın önemini vurgulamaktadır.

Rousseau, genel iradenin her zaman kamu yararını gözettiği gerekçesiyle yanılmaz bir gerçekliğe kavuşacağını savunarak yine de iyinin ne olacağını her zaman öngörülemeyeceğini belirtmektedir. İyinin ne olduğu konusunda yanılgıya düşen azınlık kesim, çoğunluğun iyinin ne olduğunu fark etmesi dolayısıyla kendileri haksızlığa düşmüş olsalar da kamu yararının yine de sağlandığı gerekçesiyle toplumsal yaşamın sürdürülmesinde rol oynamaktadır. Demek gerekir ki Rousseau’ya göre çoğunluk asla yanılmaz. Bu bakımdan genel iradenin bir tabiî hukuk yarattığını öne sürmektedir. Bu sebeple bir yanılgı değil, yeni bir kural ortaya konulduğu söz konusudur.

Duguit ise bu tartışmaya aynı açıdan yaklaşarak farklı bir sonuca varmaktadır: Toplumsal yaşamın sürdürülmesi amacıyla her durumda ortak iyinin gözetilmesini, bir nevî “karşılıklı bağlılık (interdépendence)” olarak ifade etmektedir. Bireyler, karşılıklı bağlılık dolayısıyla oluşan zorunlu bir toplumsal kurallar bütününe riayet etmekle yükümlüdür. Duguit’nin bu görüşü, Rousseau’nun bireylerin her zaman ortak iyiyi ve kamu yararını gözetmesi olarak ifade ettiği genel iradi davranışla bağdaşmaktadır. Rousseau, bu durumu toplum sözleşmesinde ifade ederken bireylerin ortak iyinin sağlanmasının ancak bir toplum sözleşmesiyle sağlanabileceğini, toplum sözleşmesine vefanın toplumsal yaşamın sürdürülebilirliği için sine non qua olduğunu belirtir. Her ne kadar iki düşünür, ortak paydada buluşuyor olsa da devamında büyük bir görüş ayrılığı yaşanmaktadır. Duguit, Rousseau’nun bahsetmiş olduğu “genel iradenin yanılmazlığı”nı bir saftsata olarak nitelendirmektedir.

Yirminci yüzyılda yaşanan ve bütün dünyayı etkileyen bazı siyasal ve toplumsal gelişme-olaylar incelendiğinde özellikle Weimar Cumhuriyeti’ne ilişkin bazı durumlar göz önünde bulundurulduğunda çoğunluğun, yani genel iradenin bir yanılmazlığının söz konusu olmayacağını, bundan ziyade bir haksızlık silsilesinin yaşandığını söylemek mümkün olacaktır. Çoğunluk, iktidarı elinde bulundurarak tabiî hukuka aykırı birtakım düzenlemelerde bulunarak pozitif hukuka sığınmış, pozitif hukukun ise tabiî hukuktan ayrı tutulması gerektiğini söylemiştir. Rousseau ise yaklaşık iki yüzyıl öncesinde pozitif hukukun bir tabiî hukuk yaratabileceğini, ya da yerini alabileceğini söyleyerek bu durumu, oldukça tartışmalı bir hâle getirmiştir.

Schmitt demektedir ki, “egemen, olağanüstü hâle karar verendir.”. Buradaki “olağanüstü” kavramı, modern hukuk anlayışında bir yanılgıya sebebiyet verebilecek niteliktedir. Burada kastedilen olağanüstü hâl, Cumhurbaşkanı kararıyla ve Meclis onayıyla verilen bir yönetim şekli değil, devletin ebediyeti ve istikrarı bakımından öngörülemez bir tehlikedir ki bu bir istisna teşkil ederek olağanüstülük taşımaktadır. Bundan dolayıdır ki bu hâl ne zaman nüksetse devlet, olağanı askıya almaktadır. Schmitt’e göre aslında bu, devletin haiz olduğu iktidarı zorlamak veya yönetilene hükmetmek şeklinde değil, “olması gerektiği gibi karar verme tekeli” şeklindedir.

çoğunlukçu demokrasi
Görsel haklarının sahibi – Ullstein Bild. Schmitt, 8 Nisan 1930 tarihinde Berlin’de, “olağanüstü hâl”i savunuyor.

Schmitt de Rousseau ile aynı yönde, çoğunluk iktidarının bir genel irade şeklinde tabiî hukuk yaratabileceğinden söz etmektedir. Fakat burda özellikle irdelenmesi gereken husus şudur ki: Tabiî hukuk, kaynağını doğadan (ilk çağ görüşü) veya “insanın aklî tabiatı”ndan (yeni çağ görüşü) alır. Oldukça göreceli bir kavram olan adalet anlayışına dayanan tabiî hukuk, devamında kendisine aykırı olan norm metinlerinin aslında bir norm olmadığını, hiçbir değeri haiz olmayan metinler olduğunu ifade eder. Kaynağını doğadan almayan, göreceli bir şekilde değişen normların tabiî olduğundan bahsedilebilir mi yoksa bu, pozitifçiliğin farklı bir görünümü müdür?

“Schmitt’le Birlikte Schmitt’e Karşı Düşünmek” tabirinde olduğu gibi gerçekten Schmitt, bu konuda bir yanılgıya düşerek pozitivizm ve tabiîlik konusundaki keskin ayrımın anlaşılmasına yönelik bir septisizm uyandırmaktadır. Tabiî hukuk, devlet yönetimi veya çoğunluk iktidarı süresince yaşanan gelişim ve değişimler neticesinde kendini yenileyen veya değiştiren nitelikte değil, aksine kendisini koruyan bir algıdır. Schmitt’in bahsetmekte olduğu husus, tabiî hukukun değişmesi değil devletçi pozitivizmin ta kendisidir. Böylelikle Schmitt’in ortaya koymuş olduğu teori, kendisiyle birlikte kendisine karşı düşünülerek yanlışlanabilmektedir.

Sonuç

Demokrasi üzerine olan görüşler de açıklandıktan sonra artık çoğunluk demokrasisinde vurgulanan husus üzerinden bir eleştiri gerçekleştirilerek “olan”dan “olması gereken”e yönelik bir değerlendirme yapılabilecektir.

İdeal demokraside mutlak doğru veya yanlış önermeleri mevcut değildir, daha ziyade birbirine yaklaşan farklı görüşler vardır. Bu görüşler, “caydırıcı etki”ye maruz bırakılmaksızın hür ve eşitçe dile getirilerek devlet yönetimine bir katılım sağlayabilmelidir. Dahl’ın belirtmiş olduğu demokrasinin bel kemiği olan temel haklar, bu konuda şüphesiz önemli bir faktördür. Bu hakların hürce kullanılmadığı bir toplumda eşitliğin varlığı tek başına yeterli olmayacak, hürriyetin de varlığı zorunlu olacaktır.

Çoğunlukçu ve yarışmacı liderlere karşı azınlık haklarını güvence altına alan anayasalar – veya anayasal metinler – ile devletin mutlak egemenliğini sınırlayan birtakım sınırlayıcı otorite ve mekanizmalar da çoğulcu demokrasinin gerçekleştirilmesinde önemli bir rol oynayacaktır. Antik Yunan’da geçerli olan “halk” kavramı, günümüzde geçerli değildir. O günün aksine şu anki halk kavramı, devletin üç unsurundan biri olan “toplum”u kastederek halkın hiçbir kesimini dışlamamayı, yok saymamayı ve ezmemeyi gerektirmektedir.

Çoğunlukçu demokraside hâkim olan “çoğunluğun yanılmazlığı”, ideal demokraside yer edinemeyeceği gibi empirik yaklaşımda dahî günümüz demokrasi anlayışına yakışmayacaktır. Bu görüş kabul edildiği hâlde gerçekten, denetlenebilir ve kontrol edilebilir bir devletten kontrol edilemez bir çoğunluğun tiranlığına dönüşecektir. Bu noktadan itibaren yazının başlığında andığım “Çoğunluk mu, demokrasi mi?” sorusuna kesin bir cevap verilmeden okurların kendi değerlendirmesine bırakarak bir cevaplandırmaya bırakıyorum.

Kaynakça

Akkoç, A. (2014). Yunan Demokrasisinin Kavramsal Yönü Ve Toplumsal Arka Planı. Sosyal Bilimler Dergisi, 16 (1), 31-42. https://sbd.aku.edu.tr/arsiv/c16s1/c16s1b2aslihanakkoc.pdf

Dinçkol, B. (2004). Çoğunluk Tiranisine Karşı Bir Çözüm Yolu: Tocqueville’in Siyasal Kuramı . İstanbul Ticaret Üniversitesi Fen Bilimleri Dergisi , 3 (5) , 149-163 . Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/ticaretfbd/issue/21345/228974

Gözler, K. (2008). Tabiî Hukuk ve Hukukî Pozitivizme Göre Adalet Kavramı. Muhafazakar Düşünce Dergisi , 4 (15) , 77-90 . Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/muhafazakar/issue/55767/763076

Gözler, K. (2020). Anayasa Hukukunun Genel Esasları. Ekin Basım Yayım Dağıtım, Bursa – Haziran 2020, 12. Baskı.

Orhan, Ö. (2012). J.J. Rousseau’da Genel İrade Kavramı. Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi, 14, 1-25. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/flsf/issue/48613/617577.


Tunç, H. (2008). Demokrasi Türleri ve Müzakereci Demokrasi Kavramı . Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi , 12 (1) , 1113-1132 . Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/ahbvuhfd/issue/48129/608711

Turhan, M. Anayasamız ve Demokratik Toplum Düzeninin Gerekleri. https://ayam.anayasa.gov.tr/media/6404/mturhan.pdf

Türk, H. B. (2016). “Radikal demokraside siyasal temsil sorununu Carl Schmitt üzerinden düşünmek”. Kaygı. Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Dergisi, 27, 167-182.


Türkeli, G. (2020). Schmitt ve Kelsen’in Görüşleri Ekseninde Anayasanın Koruyuculuğu Tartışması . Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi , 26 (2) , 980-1005 . DOI: 10.33433/maruhad.811202

Yavuz, B. (2009). Çoğulcu Demokrasi Anlayışı ve İnsan Hakları . Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi , 13 (1) , 283-302 . Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/ahbvuhfd/issue/48127/608659

Default image
Ulaş Giray KIRIMOĞLU
Articles: 6

Leave a Reply